Go to full page →

4—Pentikost EI 31

[Bu bölüm, Elçilerin İşleri 2:1-39 ayetlerine dayanmaktadır.]

Öğrenciler Zeytin Dağı’ndan Yeruşalim’e dönerken, insanlar onlara bakarak yüzlerinde keder, kargaşa ve yenilgi ifadeleri görmeyi bekliyorlardı; fakat bunun yerine memnuniyet ve zafer gördüler. Öğrenciler şimdi yıkılan umutların yasını tutmuyorlardı. Dirilmiş olan Kurtarıcı’yı görmüşlerdi, ve O’nun veda ederken verdiği vaat sürekli olarak kulaklarında yankılanıyordu. EI 31.1

Mesih’in emrine itaat ederek, Baba’nın vaadini, yani Ruh’un dökülmesini Yeruşalim’de beklediler. Boş oturarak beklemediler. Kayıtlar “Sürekli tapınakta bulunuyor, Tanrı’yı övüyorlardı” diyor (Luka 24:53). Ayrıca dileklerini İsa’nın adıyla Baba’ya sunmak için de bir araya geliyorlardı. Gökte bir Temsilcileri, Allah’ın tahtında bir Savunucuları olduğunu biliyorlardı. Ağırbaşlı bir huşu ile diz çökerek dua ediyorlar, şu güvenceyi tekrarlıyorlardı: “Benim adımla Baba’dan ne dilerseniz, size verecektir. Şimdiye dek benim adımla bir şey dilemediniz. Dileyin, alacaksınız. Öyle ki, sevinciniz tam olsun” (Yuhanna 16:23, 24). “Ölmüş, üstelik dirilmiş olan Mesih İsa, Tanrı’nın sağındadır ve bizim için aracılık etmektedir” şeklindeki güçlü sav ile, iman elini yukarı, daha da yukarı uzattılar (Romalılar 8:34). EI 31.2

Öğrenciler vaadin yerine gelmesini beklerken, gerçek tövbe ile kalplerini alçalttılar ve inançsızlıklarını itirafettiler. Mesih’in ölümünden önce kendilerine söylediği sözleri hatırladıklarında, bunların anlamını daha kapsamlı bir şekilde kavradılar. Hafızalarından silinen hakikatler tekrar zihinlerine getirildi, ve bunları birbirlerine tekrarladılar. Kurtarıcı’yı yanlış anlamalarından ötürü birbirlerini payladılar. O’nun harika hayatı, bir geçit töreni gibi sahne sahne önlerinden geçti. O’nun pak ve kutsal yaşamı üzerine düşündüklerinde, yalnızca kendi hayatlarında Mesih’in karakterinin güzelliğine tanıklıkta bulu- nabilseler, hiçbir zahmetli işin çok güç, hiçbir fedakârlığın çok büyük olmayacağını hissettiler. Ah, keşke son üç yılı yeniden yaşayabilseler, diye düşündüler, ne kadar da farklı davranırlardı! Efendi’yi yeniden görebilseler, O’nu ne kadar derinden sevdiklerini O’na göstermek için nasıl da gayretle çalışırlardı; O’nu bir imansızlık sözü ya da eylemiyle üzmüş olabilecekleri düşüncesiyle ne kadar da içten kederlendiler! Fakat bağışlandıkları düşüncesiyle teselli buldular. Ve imansızlıkları için, mümkün olduğu kadarınca, dünyanın önünde O’nu cesaretle ikrar ederek, kefaret etmeye karar verdiler. EI 32.1

Öğrenciler yoğun bir içtenlikle, insanlarla görüşmeye ve günlük ilişkilerinde günahkârları Mesih’e yönlendirecek sözler konuşmaya uygun olmak için dua ettiler. Tüm farklılıkları, tüm üstünlük arzusunu bir kenara bırakarak, Hristiyan birlikteliğinde birbirlerine yakınlaştılar. Allah’a gitgide daha da yaklaştılar, ve bunu yaptıklarında Mesih’le bu kadar yakından bir ilişki kurmalarına izin verilmesinin kendileri için ne büyük bir ayrıcalık olduğunu fark ettiler. Anlayışlarındaki yavaşlıkla, O’nun kendilerinin iyiliği için onlara öğretmeye çalıştığı dersleri kavrayamayışlarıyla O’nu kaç kez kederlendirdiklerini düşündüklerinde, kalpleri üzüntüyle doldu. EI 32.2

Bu hazırlık günleri kalpleri derinden araştırma günleriydi. Öğrenciler ruhsal ihtiyaçlarını hissettiler ve kendilerini canları kurtarma işine uygun hale getirecek olan kutsal meshediş için Rabb’e yalvardılar. Salt kendileri için bir bereket istemediler. Üzerlerinde canları kurtarma yükünün ağırlığı vardı. Müjdenin dünyaya taşınması gerektiğinin bilincindeydiler, ve Mesih’in vaat ettiği kudrete sahip çıktılar. EI 32.3

Ataların döneminde Kutsal Ruh’un etkisi çoğunlukla belirgin bir biçimde ifşa edilmişti, ancak hiçbir zaman tümüyle açığa vurulmamıştı. Şimdi, Kurtarıcı’nın sözüne itaat eden öğrenciler, bu armağan için dualarını sunuyorlar, gökte de Mesih kendi arabuluculuğunu ekliyordu. Halkı üzerine dökebilmesi için, Ruh armağanını talep etti. EI 33.1

“Pentikost Günü geldiğinde bütün imanlılar bir arada bu-lunuyordu. Ansızın gökten, güçlü bir rüzgarın esişini andıran bir ses geldi ve bulundukları evi tümüyle doldurdu.” EI 33.2

Ruh, bekleyen ve dua eden öğrencilerin üzerine her kalbe ulaşan bir dolulukla geldi. Sınırsız Olan, kendisini kudretle kilisesine gösterdi. Sanki çağlar boyunca bu etki kısıtlanmış gibiydi, şimdi ise Gök, kilise üzerine Ruh’un lütfunun zenginliklerini dökebilmekten sevinç duyuyordu. Ve Ruh’un etkisi altında, tövbe ve itiraf sözleri, bağışlanmış olan günahlar için söylenen övgü ilahilerine karışıyordu. Şükran ve peygamberlik sözleri duyuluyordu. Tüm gök, benzersiz, anlaşılmaz sevginin bilgeliğini görmek ve ona hayranlık duymak için eğilmişti. Bu ihtişam karşısında elçiler, “İşte sevgi budur” diye haykırdılar. Verilen armağanı yakaladılar. Ve ardından ne geldi? Ruh’un kılıcı, henüz kudretle keskinleştirilmiş ve göğün yıldırımlarında yıkanmış olarak, inançsızlığı yarıp geçti. Bir günde binlerce kişi ihtida etti. EI 33.3

Mesih öğrencilerine, “Benim gidişim sizin yararınızadır” dedi; “Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem, O’nu size gönderirim.” “O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi tüm gerçeğe yöneltecek. Çünkü kendiliğinden konuşmayacak, yalnız duyduklarını söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek” (Yuhanna 16:7, 13). EI 33.4

Mesih’in göğe yükselişi, izleyicilerin vaat edilen bereketi alacaklarına dair işaret olmuştu. İşlerine başlamadan önce bunu beklemeleri gerekiyordu. Mesih göğün kapılarından geçtiğinde, meleklerin tapınmaları arasında tahta oturdu. Bu tören biter bitmez, Kutsal Ruh zengin ölçüde öğrencilerin üzerine indi ve Mesih gerçekten yüceltildi, hatta ezelden beri Baba’yla birlikteyken sahip olduğu görkemle kuşandı. Penti- kost Günü’ndeki dökülüş, Kurtarıcı’nın taç giyme töreninin tamamlandığına dair Göğün bildirisiydi. O, verdiği vaade göre, kendisinin rahip ve kral olarak gökte ve yerde tüm yetkiyi aldığına ve kendi halkının üzerinde Meshedilmiş Olan olduğuna dair bir işaret olarak, izleyicilerine gökten Kutsal Ruh’u göndermişti. EI 34.1

“Ateşten dillere benzer bir şeylerin dağılıp her birinin üzerine indiğini gördüler. İmanlıların hepsi Kutsal Ruh’la doldular, Ruh’un onları konuşturduğu başka dillerle konuşmaya başladılar.” Kutsal Ruh, ateşten diller görünümünü alarak, toplanmış olanların üzerine indi. Bu öğrencilere o zaman verilen armağanın bir simgesiydi, onların daha önce bilgileri olmadığı dilleri akıcılıkla konuşmalarını sağlıyordu. Ateş olarak görünmesi, elçilerin ateşli bir gayretle çalışacaklarını ve onların işine eşlik edecek olan kudreti simgeliyordu. EI 34.2

“O sırada Yeruşalim’de, dünyanın her ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu.” Yahudiler, sürgün edildikleri zamanda dünyada insanların yaşadığı bölgelerin neredeyse her yanına dağılmışlar ve sürgünlüklerinde çeşitli dilleri öğrenmişlerdi. Bu Yahudilerin çoğu bu olay sırasında Yeruşalem’de bulunuyor, o zaman sürmekte olan dinî bayramlara katılıyorlardı. Bir araya gelmiş olanlar bilinen bütün dilleri temsil ediyorlardı. Bu dil çeşitliliği, müjdenin yayılmasının önünde büyük bir engel teşkil edecekti; bu nedenle Allah mucizevi bir biçimde elçilerin eksikliğini telafi etti. Kutsal Ruh onlar için, kendilerinin bir ömür boyu tamamlayamayacakları şeyi gerçekleştirdi. Artık müjdenin hakikatlerini ülke dışında yayabilirler, hizmet ettikleri insanların dillerini doğru şekilde konuşabilirlerdi. Bu mucizevi armağan, görevlerinin Göğün mührünü taşıdığına dair güçlü bir kanıtı dünyaya sunuyordu. Bu zamandan itibaren öğrencilerin dili, ister ana dillerinde, ister yabancı bir dilde konuşsunlar, saf, yalın ve hatasız oldu. EI 34.3

“Sesin duyulması üzerine büyük bir kalabalık toplandı. Herkes kendi dilinin konuşulduğunu duyunca şaşakaldı. Hayret ve şaşkınlık içinde, ‘Bakın, bu konuşanların hepsi Çelileli değil mi?’ diye sordular. ‘Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilini işitiyor?’” EI 35.1

Rahipler ve yöneticiler bu harika tezahürden ötürü çok öfkelenmişlerdi, fakat halkın şiddetine maruz kalmaktan korktukları için kendilerini kötülüklerine kaptırmaya cesaret edemediler. Nasıralı’yı idam ettirmişlerdi; fakat şimdi O’nun hizmetkârları, Çelileli eğitimsiz adamlar, o zaman konuşulan tüm dillerde O’nun hayatını ve hizmetini anlatıyorlardı. Öğrencilerin mucizevi gücünü doğal bir yolla açıklamaya kararlı olan rahipler, onların bayram için hazırlanan şaraptan çok içtikleri için sarhoş olduklarını söylediler. Halkın en cahil olanlarından bazıları bu fikri gerçek olarak benimsediler, fakat daha bilgili olanlar bunun yanlış olduğunu biliyorlardı; farklı dilleri anlayanlar da bu dillerin öğrenciler tarafından kullanılış biçiminin doğruluğuna tanıklık ettiler. EI 35.2

Petrus, rahiplerin suçlamalarına karşılık olarak, bu gösterinin Yoel’in peygamberlik sözünün doğrudan yerine gelmesi olduğunu gösterdi, burada böylesi bir gücün insanları özel bir iş için hazırlamak üzere onların üzerine geleceği önceden bildiriliyordu. “Ey Yahudiler ve Yeruşalim’de bulunan herkes” dedi, “bu durumu size açıklayayım. Sözlerime kulak verin. Bu adamlar, sandığınız gibi sarhoş değiller. Saat daha sabahın dokuzu! Bu gördüğünüz, Peygamber Yoel aracılığıyla önceden bildirilen olaydır: ‘Son günlerde, diyor Tanrı, bütün insanların üzerine Ruhum’u dökeceğim. Oğullarınız, kızlarınız peygamberlikte bulunacaklar. Gençleriniz görümler, yaşlılarınız düşler görecek. O günler kadın erkek kullarımın üzerine Ruhum’u dökeceğim, onlar da peygamberlik edecekler.’ ” EI 35.3

Petrus açık ve güçlü bir dille, Mesih’in ölümüne ve dirilişine tanıklıkta bulundu: “Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: Bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, Tanrı’nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir. bu adamı, yasa tanımaz kişilerin eliyle çarmıha çivileyip öldürdünüz. Tanrı ise, ölüm acılarına son vererek O’nu diriltti. Çünkü O’nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı.” Petrus görüşünü kanıtlamak için Mesih’in öğretilerine işaret etmedi, zira dinleyicilerinin önyargısının, bu konudaki sözlerini etkisiz kılacak kadar büyük olduğunu biliyordu. Bunun yerine onlara, Yahudiler tarafından uluslarının atalarından biri olarak kabul edilen Davut’tan bahsetti. “O’nunla ilgili olarak Davut şöyle der: ‘Rab’bi her zaman önümde gördüm, sağımda durduğu için sarsılmam. Bu nedenle yüreğim mutlu, dilim sevinçlidir. Dahası, bedenim de umut içinde yaşayacak. Çünkü sen canımı ölüler diyarına terk etmeyeceksin, Kutsalının çürümesine izin vermeyeceksin...’ EI 36.1

“Kardeşler, size açıkça söyleyebilirim ki, büyük atamız Davut öldü, gömüldü, mezarı da bugüne dek yanıbaşımızda duruyor.” “Mesih’in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ Tanrı, İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız.” Sahne çok ilginç bir sahnedir. Öğrencilerin İsa’daki gerçeğe ettikleri tanıklığı dinlemek için dört bir yandan gelen insanlara bakın. Kalabalık bir halde tapınağı doldurmaktadırlar. Rahipler ve yöneticiler oradadır, kötülüğün karanlık ve sert bakışı halen yüzlerinde, kalpleri halen Mesih’e karşı sonsuz öfkeyle doludur, elleri dünyanın Kurtarıcısı’nı çarmıha gerdiklerinde dökülen kandan temizlenmemiştir. Elçileri baskının ve cinayetin güçlü elinin altında korkuyla sinmiş bir halde bulmayı ummuşlardır, fakat onları tüm korkuların üzerine yükselmiş ve Ruh’la dolu bir halde, Nasıralı İsa’nın ilahlığını kudretle ilan ederken bulurlar. Onların, çok kısa bir süre önce aşağılanan, alay edilen, zalim ellerce dövülen ve çarmıha gerilen Kişi’nin Yaşam Önderi olduğunu ve şimdi Allah’ın sağına yükseltilmiş bulunduğunu cesaretle ilan ettiklerini işitirler. EI 36.2

Elçileri dinleyenlerin bazıları Mesih’in mahkûm edilmesinde ve ölümünde etkin rol almışlardı. Sesleri, O’nun çarmıha gerilmesini isteyen güruhun seslerine karışmıştı. İsa ile Barabba mahkeme salonunda önlerinde dururken, Pilatus “Sizin için kimi salıvermemi istersiniz?” diye sorduğunda, “Bu adamı değil, Barabba’yı isteriz!” diye bağırmışlardı (Matta 27:17; Yuhanna 18:40). “Pilatus ‘O’nu siz alıp çarmıha gerin!’ dedi. ‘Ben O’nda bir suç bulmuyorum!’ ” “Ben bu salih kişinin kanından suçsuzum” diyerek Mesih’i onlara teslim ettiğinde, “O’nun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun” diye haykırmışlardı (Yuhanna 19:6; Matta 27:24 [Kİ], 25). EI 37.1

Şimdi öğrencilerin, çarmıha gerilenin Allah’ın Oğlu olduğunu beyan ettiklerini duyuyorlardı. Rahipler ve yöneticiler titredi. İnsanları suçluluk duygusu ve ızdırap sardı. “Yüreklerine hançer saplanmış gibi oldular. Petrus ve öbür elçilere, ‘Kardeşler, ne yapmalıyız?’ diye sordular.” Öğrencileri dinle- yenlar arasında inançlarında samimi olan dindar Yahudiler bulunuyordu. Konuşmacının sözlerine eşlik eden kudret, onları İsa’nın gerçekten de Mesih olduğuna ikna etti. EI 37.2

“Petrus onlara şu karşılığı verdi: ‘Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. Bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir.” EI 37.3

Petrus, suçluluk duygusu içindeki halka, rahipler ve yöneticiler tarafından kandırıldıkları için Mesih’i reddetmiş oldukları gerçeğini hatırlattı; ve öğüt almak için bu adamlara bakmayı sürdürdükleri ve onların kendilerinden önce Mesih’i ikrar etmelerini bekledikleri takdirde, O’nu hiçbir zaman kabul etmeyeceklerini söyledi. Bu kudretli adamlar, dindarlık iddiasında bulundukları halde, dünyasal zenginliğe ve şerefe tutkundular. Işık almak için Mesih’e gelmeye istekli değildiler. EI 37.4

Bu göksel aydınlığın etkisi altında, Mesih’in öğrencilere açıkladığı kutsal yazılar, mükemmel gerçeğin ışıltısıyla önlerinde duruyordu. Onların yürürlükten kaldırılan şeyi sonuna kadar görmelerini engelleyen perde artık kaldırılmıştı, ve Mesih’in görevinin hedefi ile O’nun krallığının niteliğini mükemmel bir açıklıkla anladılar. Kurtarıcı’nın gücüyle konuşabiliyorlardı; ve dinleyicilerine kurtuluş tasarısını açtıklarında, pek çok kişi etkilendi ve ikna oldu. Rahiplerin aşıladığı gelenekler ve batıl inançlar zihinlerinden silinip gitti, ve Kurtarıcı’nın öğretileri kabul edildi. EI 38.1

“Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu. O gün yaklaşık üç bin kişi topluluğa katıldı.” EI 38.2

Yahudi önderler Mesih’in işinin O’nun ölümüyle sona ereceğini sanmışlardı; fakat bunun yerine Pentikost Günü’nün muhteşem manzaralarına tanık oldular. Daha önce bilinmeyen bir kudretle ve enerjiyle kuşanmış öğrencileri işittiler, Mesih’i ilan ediyorlardı, sözleri belirtiler ve harikalarla doğrulanıyordu. Yahudiliğin kalesi olan Yeruşalim’de, binlerce kişi Nasıralı İsa’nın Mesih olduğuna dair imanlarını açıkça duyurdu. EI 38.3

Öğrenciler bu canlar hasadının büyüklüğüne hayret ettiler ve çok memnun oldular. Bu harika devşirmeyi kendi çabalarının sonucu olarak görmediler; başka insanların verdiği emeklerin semeresini gördüklerinin farkındaydılar. Adem’in düşmesinden beri Mesih, kendi sözünün tohumunu, insanların kalplerine ekmeleri için seçilmiş hizmetkârlara teslim etmekteydi. Yeryüzündeki yaşamı boyunca gerçeğin tohumunu ekmiş ve bunu kendi kanıyla sulamıştı. Pentikost Günü meydana gelen ihtidalar bu ekimin sonucuydu, Mesih’in işinin hasadıydı, O’nun öğretisinin gücünü ortaya koyuyordu. EI 38.4

Tek başına elçilerin savları, her ne kadar açık ve ikna edici olsalar da, o kadar çok kanıta karşı direnmiş olan önyargıyı ortadan kaldıramazlardı. Fakat Kutsal Ruh savları ilahî kudret ile, doğrudan kalplere gönderiyordu. Elçilerin sözleri Her Şeye Kadir Olan’ın sivri okları gibiydi, insanları yücelik Rabbi’nin reddedilmesi ve çarmıha gerilmesindeki suçlarına dair ikna ediyordu. EI 38.5

Öğrenciler, Mesih’in eğitimiyle Ruh’a olan ihtiyaçlarını hissetmeye yönlendirilmişlerdi. Ruh’un öğretişi ile gereken son niteliği kazandılar ve hayatlarının işine başladılar. Artık bilgisiz ve kültürsüz değildiler. Artık birbirinden bağımsız birimlerden ya da uyumsuz, çelişkili unsurlardan meydana gelmiş bir derleme değildiler. Artık umutları dünyasal yüceliğe bağlı değildi. ‘Birlik içinde’ olan topluluğun “yüreği ve canı bir idi” (Elçilerin İşleri 2:46; 4:32 [Kİ]). Düşüncelerini Mesih dolduruyordu; hedefleri O’nun krallığının geliştirilmesiy- di. Zihin ve karakter açısından Efendileri’ne benzemişlerdi, ve insanlar “onların İsa’yla birlikte bulunduklarını farkettiler” (Elçilerin İşleri 4:13). EI 39.1

Pentikost onlara göksel aydınlığı getirmişti. Mesih kendileriyle birlikteyken anlayamadıkları gerçekler şimdi açılıyordu. Daha önceden hiç tanımadıkları bir iman ve güven ile, Kutsal Söz’ün öğretilerini kabul ettiler. Artık Mesih’in Allah’ın Oğlu olması onlar için bir iman konusu değildi. O’nun, insan kisvesine bürünmüş olmasına rağmen gerçekten de Mesih olduğunu biliyorlardı ve tecrübelerini, içinde Allah’ın kendileriyle birlikte olduğuna dair kesin kanaati de taşıyan bir güvenle dünyaya anlattılar. EI 39.2

İsa’nın adını güvenle söyleyebiliyorlardı; zira O onların Dostu ve Ağabeyi değil miydi? Mesih ile yakın birlikteliğe getirilmiş olarak, O’nunla birlikte göksel yerlerde oturdular. O’na tanıklıkta bulunurken, düşüncelerini nasıl da ateşli bir dille giydirdiler! Kalpleri öylesine dolu, öylesine derin, öylesine kapsamlı bir hayırseverlikle dolmuştu ki, onları yeryüzünün dört bucağına giderek, Mesih’in gücüne tanıklıkta bulunmaya sevk ediyordu. O’nun başladığı işi devam ettirmek için yoğun bir arzu ile dolmuşlardı. Göğe olan borçlarının ve işlerindeki sorumluluklarının büyüklüğünün farkındaydılar. Kutsal Ruh’un desteğiyle güçlendirilmiş olarak, çarmıhın zaferlerini sürdürmek üzere gayretle dolu yola çıktılar. Ruh onları yönlendiriyor ve onlar aracılığıyla konuşuyordu. Mesih’in huzuru yüzlerinde parlıyordu. Hayatlarını hizmet için O’na adamışlardı, ve kendi görünüşleri dahi yaptıkları teslimiyete tanıklık ediyordu. EI 39.3