Loading...
Larger font
Smaller font
Copy
Print
Contents
Geçmişten Sonsuzluğa - 1. Cilt - Contents
  • Results
  • Related
  • Featured
No results found for: "".
  • Weighted Relevancy
  • Content Sequence
  • Relevancy
  • Earliest First
  • Latest First
    Larger font
    Smaller font
    Copy
    Print
    Contents

    Bölüm 26: İsrail Sıkıntılarla Karşılaşıyor

    Bu bölüm Çıkış 15:22-27; 16-18'e dayanmaktadır.

    İsrail orduları, bulut sütununun yönlendirişiyle Kızıldeniz'den ayrılarak yolculuklarına devam ettiler. Özgürlük bilinciyle sevinçle doluydular ve her türlü hoşnutsuzluktan uzaktılar.1GS 159.1

    Ama yolculuk sırasında, üç gün süresince su bulamadılar. Yanlarında getirdikleri su tükenmişti. Güneşin yaktığı düzlüklerde ilerlerken susuzluklarını giderecek bir şeyle karşılaşmadılar. Bu bölgeyi tanıyan Musa, ötekilerin bilmediği bir gerçeği biliyordu. Pınarların olduğu Mara'daki su içilemez nitelikteydi. Musa, “Su! su!” diye heyecanla bağıran insanları düşündü. Erkekler, kadınlar ve çocuklar sevinçle su kaynaklarına koşacaklar, ama büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklardı sular acıydı.1GS 159.2

    Çaresiz halk Musa'ya söylendi. Tanrının gizemli buluttaki varlığının kendileri gibi Musa'yı da yönlendirdiğini unutmuşlardı. Musa onların unuttuğunu yaptı; “Tanrı'dan yardım diledi. Rab ona bir ağaç parçası gösterdi. Musa onu suya atınca sular tatlı oldu.” Burada İsrail'e bir vaat verildi: “Ben, Tanrınız Yahve'nin sözünü dikkatle dinler, gözümde doğru olanı yapar, buyruklarıma kulak verir, bütün kurallarıma uyarsanız, Mısırlılar'a verdiğim hastalıkların hiçbirini size vermeyeceğim” dedi, “Çünkü size şifa veren Rab benim.”1GS 159.3

    Halk Mara'dan çıkarak Elim'e yöneldi. Orada on iki su kaynağı buldular ve birkaç gün konakladılar. Mısır'dan çıktıklarından beri bir ay geçmişti; bu nedenle yiyecek stokları tükenmeye yüz tutmuştu. Bu kadar büyük bir kalabalık yiyeceği nereden bulacaktı? Halkın yöneticileri ve ihtiyarları bile Tanrı'nın atadığı önderlere söylenmeye başladılar: “Keşke Rab bizi Mısır'dayken öldürseydi” dediler, “Hiç değilse orada et kazanlarının başına oturur, doyasıya yerdik. Ama siz bütün topluluğu açlıktan öldürmek için bizi bu çöle getirdiniz.”1GS 159.4

    Henüz açlıktan ölme aşamasına gelmemişlerdi, ama gelecekten korkuyorlardı. Gelecekte, çocuklarının açlıktan ölümünü göz önüne getiriyorlardı. Rab onların sıkıntılarla kuşatılmasına ve yiyeceklerinin tükenmesine izin vermiş, böylece yüreklerinin Kurtarıcı'ya, yani kendisine dönmesini amaçlamıştı. Eğer O'nu çağırsalardı, sevgisini ve ilgisini gösterecekti. Kendilerinin ya da çocuklarının açlıktan ölebileceğim düşünmeleri günahla birlikte imansızlıktı.1GS 159.5

    Sıkıntılarla karşılaşmaları ve yokluklara katlanmaları gerekiyordu. Tanrı onları düşkünlükten çıkarıp uluslar arasında onurlu bir yere getiriyor ve kutsal gerçeklerini onlara emanet etmeye hazırlanıyordu. Halk, Tanrı'nın kendileri için neler yaptığını göz önüne alarak O'na iman etselerdi, sıkıntılara, yokluklara ve hatta acılara sevinçle göğüs gereceklerdi. Ancak Tanrı'nın iyiliğinin ve gücünün kendilerini kölelikten nasıl kurtardığını unuttular. Tanrı'nın, Kızıldeniz'de sergilenen olağanüstü gücünü unuttular. Onları alt etmeye çalışan düşmanların sularda nasıl boğulduğu akıllarından çıktı.1GS 159.6

    “Tanrı bizler için büyük şeyler yaptı. Eskiden köleydik, ama O bizi büyük bir ulus haline getiriyor” demek yerine, yolun zorluğundan yakındılar ve bunun ne zaman biteceğini sorguladılar.1GS 160.1

    Tanrı günümüzdeki imanlıların, eski İsrail'in geçtiği denenmeleri gözden geçirmelerini ve böylece göksel Kenan ülkesine hazırlanmalarını istiyor. Birçok kişi İsraillilere bakarak onların inançsızlığına şaşırıyor. “Aynı durumda ben bu kadar nankör olmazdım” diye düşünüyorlar. Ama imanları ufacık sınavlarla denendiğinde İsrail'den daha büyük bir iman ve sabır göstermiyorlar. Tanrı'nın seçtiği arıtma sürecinden yakınıyorlar. İhtiyaçları karşılansa bile yoksulluğa düşe-ceklerinden ve çocuklarının acı çekeceğinden korkuyorlar. Bu nedenle, engeller onların Tann'ya yönelmelerini sağlayacağı yerde Tanrı'dan ayırıyor ve mutsuz kılıyor.1GS 160.2

    Neden güvensiz ve nankör olalım? İsa bizim dostumuzdur ve bütün gökler bizim mutluluğumuzla ilgilenmektedir. Kaygı ve korku Tanrı'nın Ruhunu kederlendirir. Tanrı'nın isteği, halkının kaygıların altında ezilmesi değildir.1GS 160.3

    Rabbimiz önümüzde tehlikeler olduğunu söylüyor, ama bize asla yıkılmayacak bir sığınak gösteriyor. Bu yüzden yorgunları ve yükleri ağır olanları çağırıyor; “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size huzur veririm. Ben yumuşak huylu ve alçakgönüllüyüm! Boyunduruğuma girin ve benden öğrenin, böylece canlarınız huzur bulur” (Matta 11:28,29). Yakınmak ve homurdanmak yerine yüreğimizi şöyle yatıştırmalıyız: “Rab'be övgüler sun, ey canım! İyiliklerinin hiçbirini unutma!” (Mezmur 103:2).1GS 160.4

    Tanrı İsrail'in eksiklerini biliyordu. Önderlerine şöyle dedi: “Size gökten ekmek yağdıracağım.” İnsanlara günlük yiyecekleri gökten sağlanacaktı. Altıncı gün ise Septi tutmaları için iki günlük ekmek verilecekti.1GS 160.5

    Musa topluluğa ihtiyaçlarının karşılanacağına dair güvence verdi. “Akşam size yemek için et, sabah da dilediğiniz kadar ekmek verilince, Rab'bin görkemini göreceksiniz” dedi, “çünkü Rab kendisine söylendiğinizi duydu. Biz kimiz ki? Siz bize değil, Rab'be söyleniyor-sunuz.” Halk gerçek önderlerinin Musa değil, Tanrı olduğunu öğrenmeliydi.1GS 161.1

    Geceleyin, kamp yeri bıldırcın sürüleriyle doldu. Halkın tümüne yetecek kadar et çıktı. Çiy eriyince, toprakta, çölün yüzeyinde kırağıya benzer ince pulcuklar göründü. Bunu görünce İsrailliler birbirlerine, “Bu da ne?” diye sordular. Çünkü ne olduğunu anlayamamışlardı. Musa, “Rab'bin size yemek için verdiği ekmektir bu” dedi. Halk herkese yetecek kadar ekmek olduğunu gördü. İsrailliler o ekmeğe man adını verdiler. Kişniş tohumu gibi beyazımsı, tadı ballı yufka gi-biydi (Sayılar 11:8; Çıkış 16:31).1GS 161.2

    Herkese kişi başına bir omer (2.2 litre) ekmek toplamaları buyruldu; ertesi güne hiç ekmek bırakmayacaklardı. O günün ihtiyacı sabah toplanmalıydı, çünkü güneş çıktığı zaman man eriyordu. Ne çok toplayanın fazlası, ne de az toplayanın eksiği vardı. Herkes yiyeceği kadar toplamıştı.1GS 161.3

    Larger font
    Smaller font
    Copy
    Print
    Contents